24 Mayıs 2010 Pazartesi

Soylulaştırma Çök! 30 Mayıs Pazar | 13:00 | Yeni Rüya Sineması önü




















Emek Sineması’nın yıkılmasına karşı zartladık. Beyoğlu Belediyesi’nin Melek Sineması anısına çaktığı plaketin üzerine, “Emek Sineması Hâlâ Burada, Yıktırmıyoruz” yazdık. Yeşilçam sokağını tenha bırakmamak için, perdeyle kapatıp filmler gösterdik. İmzalar toplandı, yürüyüşler yapıldı, sloganlar atıldı. Hayır’ımızı yükseltmeye çalışırken, olan bitenin Emek Sineması’yla sınırlı olmadığını, İstanbul’un her köşesine farklı hukuksal, ekonomik mekânizmalarla yayılan kentsel dönüşümden Beyoğlu’nun da payını aldığını biliyorduk. Ya da Emek Sineması’nın ticari gösterim düzenine terk edildiğinde yaşayamayacağını, yaşayamadığını da biliyorduk. Ama kent hayatımız gibi kültürel ve sanatsal hayatımızın da kâr ederek sürekli büyümenin gereklerine teslim etmek istemiyoruz. Ama Hayır demek yetmiyor... Kamuoyu yaratmak tek başına değişimi getirmiyor. Gündem hızlı değişiyor, yazı da unutuluyor, hatta tabelamız söz konusu olduğunda yerinden sökülüyor. Ama kapitalist süreçler devam ediyor.

Kamusal yararın kapitalizmin etkili bir şekilde işlemesinin sonucu olarak kabul edildiği günümüzde, kapitalizmin şiddeti ve yıkıcılığı karşısında yer alacak kurumsal, örgütsel, sosyal yapılar ve ağlar böylesine yıpranmışken, günümüzün muhalif hareketleri, Hayır demenin ötesine geçmek zorunda. Kapitalizmin yıkılıcak bir duvar değil, içinden çıkılacak bir kapan değil, alternatifleri içinden çıkarmak zorunda olduğumuz insanlığın başına musallat ettiği bir bela olarak görmeyi öneriyoruz. Ve kentsel dönüşüme, mutenalaştırmaya, soylulaştırmaya, kamusal hayatımızı tek tipleştiren mekânsal dönüşümlere karşı, kaybettiğimiz mahalleler, sinemalar, çaycılar, evler için biz çöküyoruz. Yeni bir kentsel alışkanlık öneriyoruz. Herkesi bir tabure edinmeye çağırıyoruz.

Durduramadığımız yıkıcı güçler karşısında biz duruyoruz. İstediğimiz yerde, istediğimiz zamanda, istediğimiz insanlarla. İstediğimiz yere, sevdiğimiz yere, kaybetmek istemediğimiz yere, kaybettiğimiz yerlerin anısına taburemizi çekip oturuyoruz. Mutenalaştırmadan, soylulaştırmadan çöküyoruz. Yeşilçam Sokağı’nda, İstiklal Caddesi’nde, Tarlabaşı’nda, Galata’da, Rumelihisarı’nda, Balat’ta, Beşiktaş’ta... Özel mülkiyet rejiminin verdiği hakların insafına teslim edilmiş hayatları değiştirmeye başlamak için çok basit bir şey öneriyoruz. Birbirimizle istediğimiz şekillerde bir araya gelebilecek gücümüzün hâlâ olduğunu göstermek için, sadece “sanat” üretmek ya da kâr etmek için hayal etmek zorunda olmadığımızı göstermek için insanların taburelerini çekip oturduğu sipariş vermek zorunda olmadığı sokaklar, meydanlar hayal ediyoruz.

Bizden çalınan kent hayatımız karşısında çöküyoruz. Kentin dört bir köşesinde çökme alanları ilan eden neo-liberal aklın karşısında biz kendimiz çöküyoruz. İstediğimiz yere, istediğimiz zaman, menüde ne var cepte ne var karşılaştırması yapmadan, güvenlikten geçmeden, belediyenin park yapmasını, bank koymasını beklemeden... Herkesi taburesini almaya, cep telefonu taşır gibi, sırt çantası, el çantası taşır gibi yanında alternatif kent mobilyasını taşımaya, en sevdiği yere çökmeye, sevdiklerini yanına çağırmaya, tanımadıklarıyle yanyana çökmeye, benliğimizi, hayallerimizi, geçmişimizi, geleceğimizi altüst eden hızlı dönüşümler karşısında durmaya, yavaşlamaya, çökmeye, muhabbet etmeye çağırıyoruz. Soylulaştırma Çök!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder